Mutluluk vaadi gerçek değil.
Gerçek olsa zaten o kadar yoga kamplarıyla, kişisel gelişim kitaplarıyla, satın aldıklarınızla çoktan mutlu olmanız gerekirdi, değil mi?
Popüler/moda söylemlerin ya da şifa uygulaması adı altında pazarlanan, “iyileştirici” vaadi bulunan modern çağ inançlarının aksine; iyileşmek ya da bence daha doğru söylemek gerekirse, “özgürleşmek” ve “güzel yaşamak” için öncelikle mutlu olmakla ilgili beklentiden vazgeçmek gerekiyor.
Çünkü gerçekçi değil.
Peki iyi yaşayamayacak mıyız? Hiç mi gülmeyelim ?!
İnsanlar, kendilikleriyle ilgili bir farkındalık,
bilgi birikimi ve sahip oldukları - ama çoğunlukla kullanmadıkları için körelen bir yeti olarak, sorgulama kapasitelerini geliştirmeleriyle, yaşama başka bir açıdan bakmayı öğrenmeleriyle yaşamını bir sanat eseri haline getirebilirler.
Bu mümkün.
Fakat, bunu gerçekleştirmek için ödenmesi gereken bedeller var.
İyileşmek/Özgürleşmek için...
İyileşmek/özgürleşmek, hiç sorun yokmuş gibi, sürekli “mutluluk illüzyonu” ile dünyaya bakmak veya kendini iyihissetmeye zorlamak demek değildir.
Neşeli bir yaşamın kendini açığa çıkarmasının koşulu sancılı bir yeniden yaratımı zorunlu kılar. Gerçek bir doğum sancısıdır bu. Kendinizden kendinizi doğurmanız gerekir, bu sancıyı çekmeden güzelleştiremezsiniz yaşamı.
Çünkü iyi’yi var kılan kötü’nün de var olmasıdır, aynı zamanda neşe’yi var ve anlamlı kılan acı’nın varlığıdır.
Tıpkı yaşam ve ölüm gibi.
HER ŞEY KARŞITIYLA VARDIR!
Acıya temas etmeyen neşenin varlığından söz edilemez bu nedenle.
Çoğu durumda neşe sandığımız şey bir zorlama mutluluk yanılsaması ve aslında bunun kavramsal karşılığı da neşe değil, haz.
Neşe insanı çoğaltır, içini doldurur; haz ise arttıkça köreltir ve doyumsuzluğa, sonsuz bir tatminsizliğe götürür.
Gerçekten neyi, ne için, nasıl hissettiğinizin bilincinde, bu türden bir farkındalıkla hayata bakmaya başladığınızda, neşeli bir anda yaşadığınız o hissin lezzeti, sancılı zamanlarınızdaki o solgunluğu telafi edecek kadar keyif veriyor insana.
KENDİ YÜKÜNÜ ALMAN LAZIM
Bunun için varoluşunuzun sorumluluğunu almış olmanız lazım,
Sisifos gibi yükünüzü almanız lazım yani.
Ama dikkat, kendi yükünüzü; size yüklenmiş olan beklentileri değil. Peki bunu nasıl yapacağız?
Bunun kolaydan bir yolu yok.
Kişisel gelişim kitaplarındaki herkese hitap eden reçetelerle bu iş yürümüyor, bu reçeteler sizden özgün bir benlik çıkarmaz.
Tersine, sizi herkesle aynı kişi yapar.
Peki ne yapalım?
Sanırım en kolaydan verilecek cevap, “hayatı bırakın ama yaşamı her şeyiyle dibine sıyırana dek yaşayın.” demek olurdu. (lol)
NASIL YAPABİLİRİZ?
Benimle tanıştıysanız eğer* zaten muhtemelen biliyorsunuzdur. Ben genellikle bu konularda içerik üretiyorum.
Podcast, mini blogpostlar, günlük doz felsefe minvalinde post ve reels türü içeriklerle gerçeklik ve gerçeklikle ilgili bozulmuş olan algımızı açığa çıkarmaya çalışıyor ve bununla yaşamayı nasıl öğrenebileceğimiz hakkında bilgilerimi paylaşıyorum.
Hatta, belirli aralıklarla da felsefe ve iyi yaşam, yaşam sanatı gibi temalarda hazırlanmış atölye çatışmaları hazırlayıp yürütüyorum.
HAYATI DOĞRU (?) YAŞAMANIN TEK BİR YOLU YOK.
Ama herkes kendi yolculuğunu, yaşamını yaratır diyorum, özetle.
Ama bu yolculukta işimize yarabilecek bilgiler yönümüzü bulmakta yardımcı olabiliyor.
Şöyle düşünün: Bir dağa tırmanıyorsunuz ve bu zorlu tırmanış için bir sürü malzemeye ihtiyacınız var. İşte o sırt çantanızdaki malzeme ve araçları anlatmaya çalışıyorum ben paylaştığım içeriklerle.
Eğer ilginizi çektiyse ve bu bilgilerin size “iyi” geleceğini, dönüşme yolculuğunuza katkı sağlayabileceğini düşünüyorsanız,
Takip edebilir ve içeriklerimi inceleyebilirsiniz.