Acaba her şey başka türlü de olabilir miydi?
Her şey "başka türlü olabilirdi", ama şu anda "böyle". Sonra'ya bakalım mı?
Kendine sık sık “neden böyle oldu?” diye sorup yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışırken hep aynı yerde dönüp dolaştığını farkediyorsan belki de nedenleri yanlış yorumluyorsundur.
Belki, uyum sağlamaya çalışırken aslında olduğun şeyi reddettiğin için “böyle” oluyordur.
İnsan olmanın gerçekliğine uygun davranmadığın içindir belki.
“Böyle” Olmak...
“Böyle” olma hali her birimiz için değişken olabilir, ama genellikle içinde bulunmaktan hoşnut olmadığımız hallerikastederiz bunu söylerken.
Böyle olmasını istemezdik, ama bir şekilde böyle oldu.
Elbette her şey kontrolümüzde değil ve beklenmedik şekilde hoşumuza gitmeyecek şeylerle karşılaşabiliriz. Hayatta buna da yer var.
Fakat, karşılaşmalarımız karşısında ne yaptığımızla ilgili bu “böyle” olma halinden kurtulmak.
Neden böyle olduğunu sorgulamak aydınlatıcıdır.
Ama nedenleri bulmaya başladıkça, kendi sorumluluğumuzu almaktan çok, bu nedenlerin oluşmasına sebep olanları tek tek bulup, onları suçlama eğilimi gösteriyoruz çoğunlukla.
Çünkü bu her zaman daha kolay.
Çünkü en başından, bir insan olarak, yetişkin bir benlik olarak eylemlerimizin sorumluluğunu almak denen şeyi öğrenerek büyümedik.
Bu yüzden de başımıza gelenler karşısında ne yapabileceğimiz hakkında düşünme stratejileri geliştiremedik.
Biz daha çok ezbere yaşamayı öğrendik.
Toplumdan ve çevremizden “x durumda y şeklinde davranmalıyız” kabullerini aldık.
Alternatif düşünce yolları bulmak yerine bizden önce hazırlanmış davranış kalıplarını kopyaladık hayatı yaşarken.
Belirli bir olgunluk seviyesine geldikten sonra, bize anlatılanla bizim karşılaştığımız dünya arasındaki farkı görünce“neden böyle oldu” diye sormaya başladık.
Çünkü, formüllerde yazan neyse onu uygulamıştık ve bu formülün çalışması gerekiyordu. Neden böyle oldu ki? diye söylenerek cevaplar aramaya başladık.
Cevapları buldukça dünyayı ve diğerlerini suçladık.
Evet, elbette suçlamaya hakkımız vardı ama suçlamayı sürdürmek sorumluluk almayı engellediği için de büyüyemedik.
Yere düşüp kafasını sehpaya çarptığında, sehpanın ayağına vuran küçük çocuğun, bir yetişkinin bedenine hapsolduğu,kötü bir hikayeye sıkıştırdık kendimizi.
Çocuk bunu yapar, ama yetişkinlerin dünyasında bu pek de makul değil.
Bunu sürdürmenin en belirgin sebebi, acıyla yüzleşmekten kaçmak.
Başkalarının beklenti ve taleplerine uyum sağlamaya çalışarak geçen uzun zamanlardan sonra yaşadığımız bu kriz anı büyük bir acı, hüzün ve hayal kırıklığı demek.
Fakat bu duyguları yaşayıp bunlarla başa çıkma sorumluluğunu almaktansa öfkeyi yüzeye çıkarıp buna neden olanları suçluyoruz.
İçimizde büyüyen hıncı besleyerek hayatımızdan kaçmaya devam ediyoruz.
Peki ne yapmalı?
Bir insan olarak, insan olmanın gerçekliğine uyumlanarak yaşamıyoruz hayatımızı. İnsan olmak, sınırlı olmakdemek.
Fakat yaşadığımız kültür bizi sınırsız-mış gibi görünen olanaklar okyanusuna bırakıp akıntıya karşı kürek çekmemizi bekliyor.
Akıntıya karşı kürek çektikçe daha çok yoruluyor ve tükenmeye başlıyoruz. Oysa, durup çırpınmayı bırakmakgerekiyor.
Neyi yanlış yaptığımızı farkedip, “daha doğru nasıl yapabilirim”i düşünmeye başlasak, belki işler çok daha kolay ve keyifli bir hal alırdı.
Tam bu noktada anlam kazanan kavram “eylem”.
İnsan eylem varlığıdır ve hatta düşünce de eylem içindir.
İnsan nasıl davranması gerektiğini bulmak için düşünür.
Fakat zihnin yükselişi ve “akıllı bir varlık olarak insan” kavrayışı üzerinden bedenlerimize yabancılaştık.
Dikkatli bakarsanız, sessizce dinlerseniz bedendeki işaretleri görebilirsiniz. Uzun süre hareketsiz kalırsanız, omurga problemleri yaşarsınız ve bedeniniz “burada bir sıkıntı var, kalk biraz hareket et” demek yerine boyun ağrısı gönderir size.
Tıpkı bunun gibi, gerçekleşememiş eylemlerin artığı olarak da bedene anksiyete yükleriz. Bedeni tükettikçe, günden güne bütün olarak tükeniriz. Yaşama işini bir kenara bırakırız.
Çünkü yaşamak denen şey, dünyayla olan karşılaşmamızı, bizzat bedenle gerçekleşen deneyimi deneyimlemekdemektir.
Böyle zamanlarda “ne isen o olduğunu” kabullenmek gerekiyor.
Öncelikle insan olma halini kabullenmekle başlamalıyız. Bedenli gerçekliğin sınırlarına ve gerekliliklerine uygun hareket etmek, demektir bu.
Diğer yandan da “ben buyum ve şu anda böyleyim, ama kendimin daha iyi bir versiyonunu yaratmak için şunu değiştirebilirim/şöyle davranmayı öğrenebilirim” diyebilmek ve bu yönde de eyleme geçmek gerekiyor.
Bu konu ilgini çektiyse,
Podcast'in
Neden Böyle Oldu?
Bazen ihtiyacınız olan terapi değildir
bölümleri de hoşuna gidebilir.
Podcast bölümünden ya da Spotify, Apple, YouTube üzerinden Başıma Bi'şey Gelmeyecekse podcast kanalı üzerinden bu bölümlere ulaşabilirsin.