top of page

Üzgünüm ama evrenin bize işaret verdiği falan yok

Ama karma diye bir şey gerçekten de var.


Üzgünüm ama “evren diye birisi” yok. Yani evren tabii ki var ama bizim dileklerimizle, başımıza gelenlerle ilgilenen yetkili bir mercii olarak, üst bir güç olarak evren diye birisi yok. Ve var olduğunu bildiğimiz, içinde yaşadığımız devasa evrenin de biz insanların hayatları ve istekleriyle ilgili bir derdi olduğunu düşünmek, açıkça insanın kibrinden kaynaklanıyor. Yani, evren bize işaret falan vermiyor.



Ama bazen gerçekten de gözümüzün önüne sokuluyormuş gibi gördüğümüz bazı işaretler oluyor.


Bunu nasıl açıklayabiliriz peki, tesadüf müdür bunlar? Aslında, bizim evrenden aldığımız işaretler sandığımız şey “karma”. Fakat bu mistik bir mesele değil.

Sanskritçe’de karma eylem demek. Eylem, neden-sonuç ilişkisini etkiler. Çünkü doğada hareket vardır ve her hareketin etkileşimiyle sonuçlar oluşur. Sonuçların nedenleri vardır. Buna basitçe nedensellik ilişkisi diyebiliriz.


Bu nedensellik ağı, zorunluluk içermediği gibi, tek tek bizim nasıl davrandığımızla da ilgili değildir. Çünkü evrendeki her şey birbiriyle bağlantılıdır. Her bir bağ başka bir etkileşim demektir yani. Dolayısıyla, bizim kontrolümüzde olmayan şeylerin sayısı da epey fazla, en azından kontrolümüzde olanlardan fazla muhtemelen. Bu durumda, karma var ama bizzat bizim eylemlerimizin veya eylemsizliğimizin sonuçlarıyla ilgili derin bir felsefe var burada. Ve bu oldukça nesnel, dünyaya içkin bir şey.


Bizim, evrenden bir şeyler isteyip durmamızın ve karma’yı yanlış yorumlamamızın başlıca nedeni karmamızın, yani eylemlerimizin sorumluluğunu almamak aslında. Başımıza iyi ya da kötü bir şeyler geldiğinde bunun mistik bir güç tarafından bize yaşatıldığına ya da bir şeyler yapmamız gerektiği konusunda gördüğümüz işaretlerin bizden üst bir güç tarafından gönderildiğine inanmak, varoluşumuzun ve insan olmanın gerçekliğinin sorumluluğunu almaktan kaçmaktır. Çünkü, birilerini suçlamak ya da birilerinden istemek her zaman daha kolaydır.


Sorumluluk almak zordur, çünkü bu kendi kendine hesap verebilmeni gerektirir. Ve daha da önemlisi, öncelikle varoluşsal çaresizlikle, yani insanın trajedisiyle yüzleşerek, sınırlarını kabul etmen gerekir. Bu da insanı kibrinden vuruyor ve kendini çaresiz, eksik, yetersiz hissettiren bir durum olduğu için böyle bir şey hiç yokmuş gibi davranıyoruz.


Aslında bu çok basit bir özetle şu demek: Yetişkin olmak kendini gerçekleştirmenin, kendini yetiştirmenin sorumluluğunu almak demektir. Biz kendimizin sorumluluğunu almak ve nedenler ve sonuçlar arasındaki ilişkiyi doğru okumak yerine mistik inançlarla kendimizle yüzleşmekten kaçıyoruz. Karma gerçektir ve vardır, ama sandığımız gibi “geçmiş hayatımda bir kedi olduğum ve bir yılan öldürdüğüm için” başıma bunlar gelmiyor.


Varolduğum bu hayattaki eylemlerimle ilgili olarak, yaptıklarımın ya da yapmadıklarımın sonuçları olarak yaşıyoruz başımıza gelen her şeyi.

bottom of page